Araştırmacı-yazar, Nikfer önceki dönem belediye başkanı İbrahim Afatoğlu , DEHA Tv’de, Fatma Aybüke Afatoğlu ‘nun sunduğu “Bir Konu Bir Konuk” programında “Alevîlik-Bektâşîlik” üzerine açıklamada bulundu. Konuşmasına Alevîlik-Bektâşîliğin tanımıyla başlayan İbrahim Afatoğlu, Alevîliği “Ali’nin yanında olan, Ali’yi seven” anlamına geldiğini belirtti.
esenyurt escort
ALEVîLER ÖZ VE ÖZ MÜSLÜMAN VE TÜRKTÜR
“İslam âlimlerinin söylediği şehadet getiren yani “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” diyen her insan Müslümandır, diyen Afatoğlu, “Alevilerin yaptığı yemek yenmez” iftirasını da tepki göstererek şu açıklamalarda bulundu:
Alevîlik İslam’ın doğuşuyla başlamış, günümüze kadar gelmiştir. Sözlük anlamı olarak Ali tarafından olan, Ali’nin yanında olan ve Ali’yi seven manasına gelmektedir.
“661 yılından sonra İslam Sünnîlik ve Alevîlik olmak üzere iki ana akım o devam etmiştir. Bugün Alevîler bildiğimiz Müslüman’dır. İslam âlimlerinin söylediğine göre şehadet getiren yani ‘Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah’ diyen her insan Müslüman’dır. İslam’ın hak ve görevlerini yerine getirmek için hak kazanmış insandır. Onun dışında namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, ahlaklı olmak, adaletli olmak, hak yememek, gıybet etmemek ve diğer İslam’ın diğer şartlarını yapıp yapmamak Müslüman kişinin kendi kişiliği ile ilgili mevzulardır. Yaparsa Allah katında derece kazanır, yapmazsa da günah olur. Bunun ceremesini de inancımıza göre Allah, ahrette karşılığını verecektir. O halde Alevîler’de tek Allah’a, son peygamber Muhammed Mustafa’ya ve Kuran-ı Kerim’e inandığına göre, bu dünyada yaşayan 1 milyar Müslüman gibi Müslüman’dır.
Bu noktada Müslüman olan insanın kestiği yenmez demek, o kadar abesle iştigaldir ki, şöyle anlatayım: “Gavurun yaptığı cep telefonunu kullanılıyor, gavurun yaptığı araba, uçak biniliyor, gavurun yaptığı pizzayı yiyoruz ama sizin bizim gibi Müslüman Alevî’nin kestiği yenmez deniliyor. Alevîler öz be öz Müslüman ve öz be öz Oğuz Türkü’dür. Öz be öz Türk ve Müslüman olan Alevîlerin kestiği, yaptığı yemek nasıl yenmez ki? Elbette yenilir.” dedi.
MUAVİYLE BİRLİKTE İSLAM DÜNYASINDA HALİFELİK ANLAYIŞI DEĞİŞTİ
Açıklamasında önemli noktalara değinen Afatoğlu, Hz. Muhammed’in ölümüyle birlikte Ebubekir, Ömer, Osman ve en son Ali olmak üzere 4 halife devri yaşandığını; bunların ise saltanat anlayışıyla değil, İslam önderlerinin takdiriyle seçildiğini fakat Muaviye ile birlikte bu anlayışın değiştiğini belirtti. İbrahim Afatoğlu, açıklamasının devamında ise; Muaviye’nin oğlu Yezid’i İslam Devleti’nin başına herhangi bir istişare etmeden kendi yerine vasi tayın ettiğini dile getirdi. Yezid’de Hz. Muhammed’in torunu olan Hz. Hüseyin’i katlettiğini, bu olay İslam dünyasında infial yarattığı ve büyük bir üzüntüye sebep olduğunu, söyleyen Afatoğlu, Emevilerin 80 yıl boyunca camilerde Hazreti Ali’yi küfür edilen vaaz verdiklerini vurguladı.
İslam tarihinin önemli noktalara değinen İbrahim Afatoğlu, Türklerin mazlumların yanında durduklarını işaret ederek şunları kaydetti:
610 yılında Efendimiz Muhammed Mustafa, İslam peygamberliğini ilan ettikten sonra 23 yıl, Kuran-ı Kerim Hz. Muhammed’e tebliğ edilmiş ve o dönemde de İslam oluşmaya başlamıştır.
632 yılında Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa vefat etmiş. Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’dan sonra İslam devletinin başına kimin olacağı tartışılmış. O dönemde önce Ebubekir, sonra Ömer, üçüncü olarak Osman ve en son Ali halife olmuştur. Hz. Ali halife olduktan sora Muaviye bin ebu Süfyan; kimilerine göre Sabahi, kimilerine göre İslam Cebir Devleti’nin başkanı olan kişi İslam’ın halifelik makamını zorla aldığı söyleniyor. Muaviye bin ebu Süfyan, İslam devletinin başkanı olduktan sonra, kendisinden sonraki oğlunu da kendisine vasi tayin ederek ölüyor. Muaviye bin ebu Süfyan’ın oğluna kadar Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali zamanına kadar halifeler İslam’ın önde gelen önderlerinin teklifi ve takdiri ile seçilmiştir. Hal böyle iken, Muaviye bin ebu Süfyan sanki padişah atar gibi İsman Delveti’nin başına oğluna bırakmıştır. Muaviye bin ebu Süfyan’ın oğlu I.Yezid, peygamberimizin sevgili torunu Hz. Hüseyin’i ailesiyle birlikte Kerbela çöllerinde katletmiştir. Bu o dönemde İslam’ın geleceği açısından çok kritik bir olaydır. Çünkü son peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa’nın sevgili torunum diye kucakladığı, öptüğü ve sevdiği torununu Muaviye bin ebu Süfyan’ın oğlu 1.Yezid katletmiştir. Bu olay İslam dünyasında nefretle, üzüntüyle karşılanmıştır. Ama ülkenin başında Muaviye bin ebu Süfyan oğlu 1.Yezid olduğu için bazıları Yezid’in yanında yer almış, bazıları da Hz. Hüseyin ve mazlumların yanında yer almıştır. Bu sebeple Alevîlik dediğimiz, Ali’yi sevenler dediğimiz kitle; bir siyasi zemin bulmuştur. Bu noktada Emevilerin iktidar olduğu 660 yılından 750 yılına kadar yani 80 yıl boyunca Hz. Ali’yi camilerde küfretmişler ve bunu İslami gelenek haline getirmişler. Bu feci olayla İslam dünyasının ikiye ayrılmasına sebep olmuştur. Bir taraftan Muaviye-Yezid ve onların devam ettirdiği Emevi saltanatı, diğer tarafta peygamberimiz ve peygamberimizin ailesinin temsil ettiği Alevî kesim olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Bunun sonucunda İslamiyet iki koldan yürümeye başlamıştır. Ama zaman zaman Alevîlerin de kurduğu devletlerin iktidar olduğu devletler kurulmuştur. Fatimiler gibi Elevî-Şiî devletler kurulmuştur. Türkler açısından kurulan Alevî devletlerinden en mühim olanı İran’da kurulan Safevî Türk Devleti’dir. 1350’lerde Şeyh Safiyüddin Erdebilî tarafından kurulan “Safaviyye Tarikatı”, 1501 yılında torunu Şah İsmail tarafından devlete dönüştürülmüş, Safavi Türk Devleti kurulmuştur.
BEKTAŞİLİK, ALEVİLİĞİN BİR KOLU OLARAK ORTAYA ÇIKMIŞTIR
Bektâşîliği, Alevîliğin bir kolu olarak ortaya çıktığını işaret eden Afatoğlu, İran’da kurulan Safevi Devleti’nin Anadolu’daki etkisinden bahsetti.
İbrahim Afatoğlu konuşmasında şunları kaydetti:
O dönemde Anadolu’ya gelen Oğuz Türkleri Alevîliği kabul etmiştirler. Yani Anadolu’ya gelen ilk Türkler, konar-göçer bir hayat yaşayan, geçimlerini hayvan sürüleri ile sağlayan Alevî Türkmenlerdir. Osmanlı Devleti’ni kuran 400 çadırlık konar-göçer Alevî Türkmen obalarıdır. Bir müddet sonra, Osmanlı Sünnîleşince, konar-göçer Alevî Türkmenlerle devletin yönetilemeyeceği fikrine varınca devletin kurucu unsuru olan Alevî Türkmenleri sistem dışına atmıştır. Osmanlı Devleti’nin dibinde kurulan Safevi Devleti Hakanı Şah İsmail, Türkiye’deki Alevî Türkmenler ile Erzincan Sarıkaya Yaylasın’nda kurultay toplamış. “Kurduğunuz devlette ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyorsunuz. Osmanlı Devleti’ni siz kurdunuz ama devleti devşirme ecnebiler yönetiyor. Benim kurduğum Türkmen devletine gelin. Devletin kurucu ve yönetici unsurları olun. Bu devleti birlikte yönetelim.” demiş. Bu çağrı ve davet sonucu Anadolu’daki Alevîl Türkmenlerin çoğu İran’a yani Safevi Devleti’ne göç etmiş. Bu göç o kadar tesirli olmuş ki, Osmanlı’da tarlada çalışacak, savaşa gidecek erkek nüfusu azalmış. Göçenlerin tamamı Safavi Devleti’ni kuran “Safavî Tarikatı” bağlısı ve tarikatın etkisinde kalanlar olduğu için Osmanlı bu Alevî Tarikatı’nın önemini kavramış. Göçü önlemek için Osmanlı, bizimde desteklediğimiz bir tarikatımız olsun düşüncesi ile Hacı Bektaşi Veli’nin adı altında “Bektaşilik Tarikatı” oluşturmuştur. 1551 yılında, Kanuni Sultan Süleyman’ın kayın biraderi olan Server Ali Paşa’yı Bektâşî ‘Dedebabası’ olarak Hacı Bektaş Pirevi’ne postnişin atamış. Böylece Bektâşîlik diye bir yol oluşmuştur. 1551 yılından sonra Alevîlik, Alevîlik ve Bektâşîlik diye aralarında pek büyük fark olmayan iki kol halinde yürümeye başlamıştır. Alevîlik ve Bektâşîlik arasında çok fark yoktur. Alevîliğin inanç önderleri babadan oğulla devam eder, Bektâşîlikte ise seçilerek inanç önderliği yapılır. Her ikisi de Ali aşkı, Ehli Beyt sevgisi ve On iki İmam inancı temelli yaşam biçimidir. Bu nedenle Türkiye’de Alevî vatandaşlarımız için Alevîlik-Bektâşîlik tanımlaması yapılmaktadır.
660 yılından sonra İslam, iki ana akım olarak devam etmiştir. Bugün Sünnîlik ve Alevîlik olarak tarif ettiğimiz bölünme bu şekilde oluşmuştur. Aleviler bildiğimiz Müslüman’dır. İslam âlimlerinin söylediğine göre şehadet getiren yani “Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah” (Allahtan başka İlah yoktur, Muhammed onun resulüdür) diyen her insan Müslüman’dır. İslam’ın hak ve görevlerini yerine getirmek için hak kazanmış insandır. Onun dışında namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek, ahlaklı olmak, adaletli olmak, hak yememek, gıybet etmemek ve İslam’ın diğer şartlarını yapıp yapmamak Müslüman kişinin kendi kişiliği ile ilgili mevzulardır. Yaparsa Allah katında derece kazanır, yapmazsa da günah olur. Bunun ceremesini de inancımıza göre Allah, ahrette karşılığını verecektir. O halde Alevîler de tek Allah’a, son peygamber Muhammed Mustafa Efendimiz’e ve Kuran-ı Kerim’e inandığına göre, bu dünyada yaşayan 1 milyar Müslüman gibi Müslüman’dır.
Bu noktada Müslüman olan insanın kestiği yenmez demek, o kadar abesle iştigal ki, şöyle anlatayım: Gavurun yaptığı cep telefonunu kullanılıyor, gavurun yaptığı araba, uçak biniliyor, gavurun yaptığı pizzayı yiyoruz ama Müslüman Alevî’nin kestiği yenmez deniliyor. Alevîler öz be öz Müslüman ve Türk’tür. Alevîler Oğuz Türkü’dür. Öz be Öz Türk ve Müslüman olan Alevîlerin kestiği, yaptığı yemek nasıl yenmez? Elbette yenilir. dedi.
GÜNDEM
9 saat önceGÜNDEM
13 saat önceGÜNDEM
1 gün önceGÜNDEM
1 gün önceGÜNDEM
2 gün önceGÜNDEM
3 gün önceGÜNDEM
3 gün önceVeri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.